October 24, 2025 SİNE-İ MİLLET
Dark Light

Blog Post

SİNE-İ MİLLET > Kitap ve Film Tahlilleri > Namus Belasına Kardaş Döktüğümüz Kan mı Bizim, Bir Pazartesinin Kırmızı Öyküsü 

Namus Belasına Kardaş Döktüğümüz Kan mı Bizim, Bir Pazartesinin Kırmızı Öyküsü 

”Tehlike ne kadar yaklaşırsa gerçekleşeceğine inanmamak”

Rıza Can Aşık’ın kaleminden…

İspanyolca Crónica de una muerte anunciada, İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü. Márquez‘in kitabına verdiği isim. Türkçeye Kırmızı Pazartesi adıyla çevrilmiş. Orijinal ismi kitabın başında pasif bir tepkiselliğe Türkçe ismi ise yaşanan olayların sonucunda kanlar içinde kıvranan Santiago Nasar’ın durumuna vurgu yapıyor gibi. Ben kitapta orijinal isminin bana çağrıştırdığı anlam üzerinden yola çıkarak pasif bir tepkiselliği ya da tepki vermenin gerektireceği sorumluluktan kaçınma biçimi üzerinde durmak istiyorum. 

Buna değinmeden önce kitabın konusunu kısaca özetlemekte fayda var. Kitapta yerkürenin bir çok coğrafyasında karşılacabileceğimiz namus cinayeti teması işleniyor. Şehrin yeni sakinlerinden gizemli zengin Bayardo San Roman’ın evleneceği Angela Vicario’nun düğün gecesinin sonunda bakire olmadığını öğrenmesi üzerine gelin hanımefendiyi aldığı gibi geri iade etmesi bunun üzerine ikiz abeylerinin namus belasına kardaş yatarız zindan bizim diyerek faili kuşbaşı etmesi ile sonuçlanan kısa bir öykü. Yazarın çocukluğunda yaşadığı kasabada gerçekleşmiş bir olay. 

Kitapta ilk üzerinde duracağım husus ikiz kardeşlerin keyifli düğün gecesinin sonunda kız kardeşlerinin yeni evlerine gittiğini değilde tekrar baba ocağına geri geldiğini gördüklerinde olayın kokusunu alıp kardeşlerini sorguya çekip ‘’Hadi kızım, anlat. Kim olduğunu söyle bize.’’ Angela Vicario da bir süre duraklayıp ‘’karanlıkların içinde aramıştı o adı, bu dünyada ve öteki dünyada birbirine karışmış onca ad arasından ilk bakışta bulup çıkarmıştı onu; tıpkı ölüm fermanı ezelden beri yazılı olan iradesiz bir kelebekmiş gibi, isabetli bir atışla onu duvara mıhlayıvermiş, Santiago Nasar’’ demesi. Santiago Nasar hali vakti yerinde kasabanın Arap göçmenlerinden yakuşuklu onun arabası var güzel mi güzel maalesef ruhu yok diyeceğimiz kızları gidecekleri yere kadar bırakan gençliğinin ve varlığının gücünü zamparalığına hak görebilecek ancak kalbi temiz anasının baş göz etmeye çalıştığı yetim bir evlat. Ancak öldürülürken de sebebini anlayamadığı, ikiz kardeşlerinin kendisini öldüreceğini söyleyenlere bile şaşırarak bir neden bulamadığı bir tavrı var kitapta. Yazar Angelia Vicario meselesinde Santiago’yu suçlu olarak anlatmaz. Sadece kadının beyanını esas alan abilerin cinayeti işlediğinden bahseder. 

Kız kardeşlerinin tereddüt içinde verdiği bu ismi daha orada öldürmeye karar veren ikiz iki kardeş mesleklerininde kasaplık olması hasebiyle gazeteye sardıkları en iyi bıçaklarını alarak tırım tırım Santiago’yu aramaya koyulmaları ve gördükleri her kişiye onu öldüreceklerini açık açık söylemeleri. Çünkü bu onlar için meşru bir cinayet olacak. Bilakis cinayeti işlemezseler bu ayıp ile yaşadıkları için kendilerini suçlu sayacaklar. Kız kardeşlerinin çekimser bir şekilde fail arayıp verdiği bu ismin doğruluğundan hiç şüphe etmezler. Failin doğruluğundan yahut kız kardeşlerinin durumundan çok kendilerini olayın öznesi addederler çünkü kadından önce kadının hamisi konumundaki erkek abilerine yapılmış bir hakarettir yaşanan. Hakarete maruz kalmış iki ruhla Santiago avına çıkan kasap kardeşler bir çok kişiye sebebini söylemeden Santiago’yu aradıklarını bulduklarında onu öldüreceklerini söylerler. Ancak sebebi sorulduğunda ‘’O sebebini iyi bilir’’ diye gizemli bir cevaptan başka da bir şey söylemezler. Bu şekilde ellerinde bıçak kasabanın belediye reisine dahi denk gelirler, belediye reisi ellerindeki bıçakları alıp onları gönderir ve çok da üzerinde durmaz, gençlerin aralarındaki dalaşması olarak düşünmüştür belki ya da daha önemsediği işleri olabilir. O gün şehir dini bir misafirini beklemekte şehirde şenlik ve eğlence havası esmektedir. Hatta cinayeti işleyecekleri sabahın erken saatlerinde belediye başkanını gören birisi ikizlerin ellerinde bıçaklar Santiagoyu öldürmeye gittiklerini söyler. Belediye başkanı ikizlerden bıçakları aldıklarını ve onları evlerine gönderdiklerini ama tekrar Santiago’nun peşine düşmekle meselenin ciddi olacağına kanaat getirir. Ancak önlem almak için ikizlerin yanına giderken önce evine uğrayıp evdeki bir kaç işini halletmeyi daha önceler ve o sırada da cinayet işlenir. Böyle sıradan ama yaklaşmakta olan bir olay, ciddiye alınması diğer işlerin gecikmesine neden olabilir. Aslında cinayet veya diğer şiddet biçimlerinin bir yerde işlenebilmesinin sebebi bu tavırda aranmalı. ‘’Tehlike ne kadar yaklaşırsa gerçekleşeceğine inanmamak.’’

İşleneceğini herkesin bildiği ama gerçekleşeceğini yakında görmeme eğilimi, gerçeklikten kaçınma tavrı insanın sorumluluk isteyen konularda takındığı bir davranış. Toplumsal meselelerde millet şuurunun gelişemediği, birlik duygusundan yoksun toplulukların pasif tepkiselliği. Olaya engel olacak tedbirleri almaktansa olayın üzerine ağıt yakmak! Olay gerçekleşmeden önce yapmamız gerekenlerden çok yaşandıktan sonra ahlayıp vahlayıp gözyaşı dökmek ve üzülmek daha yorucu olmayan bir tepki sanki. Kırmızı Pazartesi bizimde toplumsal yaşamımızda sık sık karşılaştığımız bir çok olaylara benzer. Yaşadığımız sorumluluk almamız gereken meselelerde fotoğraf çekip hikaye atmak ve hemen asıl! işlerimize dönmek bir çeşit vicdani mastürbasyon. Ya da nasılsa başkaları yapar ya da karışırsak başımız ağırır ya da devletin polisi yok mu! Tanıdık gelmiştir. Çevremizde yaşanan olaylara verdiğimiz tepkiler aynı zamanda bir toplumun ortak davranış biçimlerinin portresini çizer ve Kırmızı Pazartesi bize adalet, gelenek, toplum ilişkilerimizi sorgulamamızı anlatır. 

-Rıza Can Aşık-

Visited 33 times, 1 visit(s) today

Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir