October 23, 2025 SİNE-İ MİLLET
Dark Light

Blog Post

SİNE-İ MİLLET > Tarihten Notlar > 2. Meşrutiyet’in İlan Edilme Sürecindeki Bazı Faaliyetler

2. Meşrutiyet’in İlan Edilme Sürecindeki Bazı Faaliyetler

Furkan Alp’in kaleminden…

2. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908’e yaklaşırken, Osmanlı idaresine karşı bulunan Jön Türk (Genç Türk) hareketinin mevcut oluşu gibi bölgedeki diğer muhalif oluşumlar için de her türlü ortam ve siyasi birikim mevcuttur. Mustafa Kemal’in kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti de bu türde bir teşekküldür. Mezkur cemiyet, 1906’nın eylül ayında Selanik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyetiyle birleşmiştir. İsmail Canbolat’ın önderliğinde kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin 10 kişilik kurucu üyeleri, ittihatçıdır. Yani birleşen bu iki cemiyet de akabinde katıldıkları Terakki ve İttihat Cemiyeti de benzer fikirlerde benzer feleklerde cari olmuşlardır. Jön Türk Hareketine mensuplardır ve 2. Meşrutiyetten sonra bunların hepsine kısaca İttihatçı denmiştir.

O yıllarda Rumeli’de iç savaşa benzer bir ortam vardır ve Makedonya, bu tip örgütlenmelerin çokça görüldüğü bir yerdir. Buralarda örgütlenen ittihatçıların masonluğu kendi faydalarına matuf biçimde kullandığı da açıktır. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ve diğerlerinin gelişmesinde etkili olan localar; Makedonya Rizorta ve Veritas localarıdır. Veritas Locasının üstad-ı azamı; daha sonra İttihat ve Terakki merkez-i umumi azası olan Emanuel Karasu’dur. Selanik’te Jön Türkler, güvenli toplantı mekanları ararken Karasu, onlara toplantılarını mason localarında yapma fikrini vermiştir. Bu localarda; Talat Bey, Naki Bey, Nail Reşid, Resneli Niyazi’nin kardeşi Osman Fehmi, İsmail Canbolat ve Cemal Paşa da bulunmuştur. Localar, bu tip örgütlenmeler için elverişli bir ortam sağlamıştır. Mason olmak, localarda toplantı yapmak ve masonluktaki gizlilik esası, ittihatçı örgütlenmeler için çok kullanışlı olmuştur. Mesela ittihatçıların doğal önderi Talat Bey’in ya da daha meşhur ismiyle Talat Paşa’nın hem 1909-1918 arası Dahiliye Nazırlığı ve Sadrazamlık gibi en üst makamlarda bulunması hem de -resmi makamlarca bile teyitli şekilde- bir mason üstad-ı azamı oluşu, ilgiye değerdir.

Zaten masonlar çoktan beridir gizli yürüttükleri faaliyetlerini alenileştirmelerini, 2. Meşrutiyet’in tebcil edildiği “31 Mart Vakasının Bastırılması”na bağlarlar (1909). Hatta bu durumun bütün yahudileri teşmil ettiğine inanılır ki beynelmilel literatürde yeri de vardır “emancipation” olarak geçer. Neyse ki bunlar birer bahs-i diğer olarak şimdilik böyle kalsın.

Bu arada Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Terakki ve İttihat Cemiyeti’yle birleşmiştir. Teklif, Heyet-i Âliye’de görüşülmüş, gizli oylama sonunda kabul edilmiştir. Böylece 27 Eylül 1907’de Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti adı altında birleşilmiştir. Birleşme teklifi, Paris’ten gelmiştir zira Jön Türk örgütlenmelerin karargahı sık sık Paris’e kurulur veya kritik zamanlarda büyük emirler Paris’den gelirdi (1908’e kadar). Bu hususda göz ardı edilen temel mesele; İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Fransız İhtilali’nin tam yüzüncü yıl dönümünde (1889) ve ihtilali yapanların fikirlerine benzer fikirler temelinde kurulmuş olduğudur. Bu vaziyyeti, neşriyat ve icraatlarıyla da desteklemişlerdir. Hem Fransız İhtilali arifesindeki Fransa’da, halktan kopmuş ve adaletsizliği dillere düşmüş bir monarklığın mevcut oluşu, 2. Meşrutiyet arifesindeki Osmanlı monarklığının ahvaliyle de uyuşur. Sarih ki Fransız İhtilali’ni fikren savunan beynelmilel örgütlerin bu Jön Türk hareketlere desteğinin arkasındaki temel saik budur.

1908’e gelindiğinde İttihat ve Terakki Hareketi, Makedonya ve Balkanlar’da çok güçlenmiş, Sultan 2. Abdülhamit’in istihbarat örgütüne karşı bir kontr-istihbarat örgütü kurmuştu. O senelerde bölgede, Padişaha ve hükümet merkezine halk desteği hiç olmadığı kadar düşüktü. Müslim ve gayrimüslim kimlikle yaşayan Rumeli ahalisinin çoğunluğu, devleti ya aciz buluyor veya İstanbul’da bir şeylerin değiştirilmesi gerektiğine ikna olmuştu. Buna rağmen ittihatçılar, hemen bir ihtilâl hareketi başlatmayı düşünmemişler daha da sağlamlaşmayı ve olgunlaşmayı beklemişlerdi fakat dış olayların gelişmesi, harekete geçmelerini hızlandırmıştır.

İttihatçılar, komitacı olarak kabul edilirdi, o devirde meşhur olan bu tabirin literatürde ciddi bir yeri vardır. Cemiyetin esas amacı, Sultan Abdülhamit idaresini devirmek ve 2. Abdülhamit’in -saltanatının ilk yıllarında- ilga ettiği Kanun-ı Esasi’yi yeniden yürürlüğe koymaktı. İttihatçılar, orduda güçlü idi; 3. Ordunun mıntıkasına giren Kosova vilayetinde, bilhassa Manastır’da örgütlenmeye girişildi ve başarılı olundu. Cemiyete yeni girmiş olan Enver Bey, Manastır’da karargahın birçok üyesini cemiyete kaydetmiştir. Askerlerin içinde; Kâzım Karabekir, Resneli Niyazi Bey gibi atılgan ve cesur subaylar başı çekmekteydi.

Siyasi gelişmeler hızlanmıştı. Düvel-i muazzamanın, Osmanlı Devleti’ni ve Rumeli’yi paylaşma hususundaki niyetlerini Reval görüşmelerinde iyice açığa çıkarmaları; cemiyeti, keskin eylemlere yöneltmişti. Söylentilere göre; Rumeli parçalanacaktı, Yıldız Yönetimi vatanı yabancılara terk ediyordu, cemiyet açısından bu kabul edilemez bir sonuçtu. Yıldız yönetiminin gizliliğe verdiği önemin de yardımıyla bu paylaşım meselesi ne kadar doğru idi bilinmemiş ve üzerine pek gidilmemiş olsa da “şüyuu vukuundan beter” diye bir söylem mevcuttur. Yani gerçek olmasa dahi bu konunun üzerine konuşulması dev hadiseleri tetiklemiştir.

Reval Görüşmelerinin sonuçlarının asla kabul edilemeyeceğine dair bir beyanat, büyük devletlerin konsolosluklarına dağıtıldı. Sultan, Rumeli’de olup bitenleri anlamak için Selânik Merkez Komutanı Yarbay Nazım Bey’i görevlendirmişti. Bunu haber alan cemiyet, Nazım Bey’i öldürmeye karar verdi (Ayrıca Nazım Bey, Sultan’ın yaverlerindendir ve üstelik Enver Bey’in de kız kardeşiyle evlidir). İttihatçı fedai Mustafa Necip; 29 Mayıs 1908’de Enver Bey’in yardımıyla, Nazım Bey’i vurdu. Hafif yaralı kurtulan Nazım Bey, trenle İstanbul’a götürüldü. Fedai Necip, olayın ardından kaçıp kurtuldu. Enver Bey de Tikveş’e kaçıp saklandı.

Bundan sonra Meşrutiyet’e giden yolda en önemli adım; 3 Temmuz 1908 günü Resne’de Kolağası Niyazi Bey’in 200 kadar asker ve 200 kadar sivilden oluşan kalabalık bir çeteyle dağa çıkması oldu. Bunu başka ittihatçı subayların da ihtilâle katılması izledi. Resneli Niyazi Bey’in bu hareketi, İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından desteklendi. Yöredeki müslim ve gayrimüslim pek çok çete, Niyazi Bey’le iş birliği yaptı.

Sultan, Arnavut Şemsi Paşa’yı, Niyazi Bey’in isyanını bastırmakla görevlendirdi. Şemsi Paşa, padişaha çok bağlı ve sert bir askerdi. Üstelik meşrutiyetçi subayların en azılı düşmanı idi. Fakat ne var ki 7 Temmuz 1908’de Manastır’a gelen Şemsi Paşa’yı, cemiyetin fedailerinden Mülazım Atıf, vurarak öldürdü. Bunun ardından, Resneli Niyazi Bey’in isyanını bastırmaya, Müşir Tatar Osman Paşa, tayin edildi. Ayaklanmayı Anadolu’dan 47 tabur asker göndererek bastırmayı planladı zira Makedonya’daki 3. Ordu ve Edirne’deki 2. Ordudan faydalanması mümkün görünmüyordu. Buralarda meşrutiyetçiler etkindi. 16 Temmuz’da İzmir’den vapurlara bindirilen askerlerin bir kısmı daha Selanik’e varmadan diğerleri ise Selanik-Manastır yolunda -cemiyet casuslarınca- İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmaya ikna edildiler.

Bu arada İttihat ve Terakki Cemiyeti, Manastır’ın ardından bir diğer Makedonya vilayeti olan Ohri’de de faaliyetlerini arttırmıştı. Ohri’deki redif alayı kumandan vekili Eyüp Sabri Bey; asker ve ahaliden teşkil ettiği Ohri Milli Alayı 1.Tabur Kumandanlığını ele alarak 20 Temmuz 1908’de askeri depoyu açtırıp, 900 mavzerle, 95 sandık cephaneyi yanlarına alarak dağa çıkmıştı. Niyazi Bey ve Eyüp Sabri Beyler, Cemiyetin emri üzerine 22 Temmuz’da, Manastır’daki ordu kumandanı Tatar Osman Paşa’yı dağa kaldırdılar. Devletin askeri görevlileri de Padişahın kötü idaresine bir tepki olarak devlete karşı silahlanmış ve faaliyete girişmiş durumdaydı.

Arnavut Şemsi Paşa’nın akabinde Müşir Tatar Osman Paşa da bertaraf edilmişti. Padişah’ın güvendiği kaleler birer ikişer yıkılıyordu. Nihayet İttihatçılar bütün Makedonya’da yönetime el koydular. Balkanların sıklet merkezi, İstanbul’dan kopmuş oldu. Sultan’ın tarafından görülen durum git gide karamsarlaşıyordu.

Yani Sultan 2. Abdülhamit, Meşrutiyet ve Kanun-ı Esasi’yi kabul etmeden bir gün evvel zaten facia olarak görülen bu bölünme gerçekleşmişti. Büyük ve başarılı bir isyan -hem de azınlık isyanı suretinde gelişmeyen- bir hareket neticesinde Makedonya, Devletin idare merkezinden kopmuştu. Bu sürecin devamı belki de bütün balkanların bölünmesi veya Padişah’ın devrilmesi gibi sonuçları tetikleyeceği için padişah, meşrutiyeti ve kanun-ı esasiyi mecburen kabul edecekti.

23 Temmuz’da Manastır Komitası; “Meşrutiyetin İlanı ve Meclis-i Mebusan’ın Toplanması” için bir irade yayınlanması isteğiyle padişaha bir telgraf çekti. Bu telgrafta, padişaha saygılı fakat kararlı bir ifade vardı. Bir gün içinde istekleri yerine getirilmezse; 2. ve 3. Orduların İstanbul’a yürüyeceği bildiriliyordu. Bu Padişah’a bir ültimatom idi. Zira “Balkanlar, İstanbul’a karşı” gibi bir tezahürün Sultan Abdülhamit’i korkuttuğu sarihtir.

Cemiyet aynı gün Manastır’da Meşrutiyet’i ilan etti ve İstanbul hükümetinin de buna uymasını istedi. Sultan Abdülhamit’in Makedonya’da dayanacağı hiçbir kuvvet kalmamıştı. Padişahın niyeti, -artık kaçınılmaz olarak gördüğü- meşrutiyeti ilan etmekten yana olmakla beraber saraydaki kabine, işi ağırdan alıyordu ama 23-24 Temmuz 1908 gecesi meşrutiyetin ilan edildiği bütün vilayetlere duyuruldu, 24 Temmuz’da da gazetelerde yayınlandı.

Sultan Abdülhamit, meşrutiyetin ilanından çok rahatsız görünmüyordu çünkü Balkanlar merkezli reform talepleri ve İttihatçıların gizli faaliyetleri onu oldukça bunaltmıştı. “Devletin yıkılmasını kışkırtacak çatışmalara girmektense genç ve yeni bir kadroya teslim olmayı tercih etmişti” yorumu, müverrihler arasında yaygındır. Bu karışık vaziyyette kendini özgür hisseden gayrimüslim çeteler artmıştı. Meşrutiyetin ilanından sonraki günlerde; Bulgar, Sırp ve Grek çeteleri, Selanik’e inerek Cemiyet yöneticileriyle anlaştılar, silahlarını bıraktılar.

-Furkan Alp-

KAYNAKÇA

Hasan Babacan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara; 2014.

Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul:2017.

Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İstanbul, 1989, Cilt: III.

Tevfik Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839-1950), İstanbul:1995.

Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Kitabevi, İstanbul: 2014.

Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c. I, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c. II, Kısım IV, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara: 1991.

https://www.mason.org.tr/buyuk-ustatlar

https://www.mason.org.tr/turkiyede-masonlugun-tarihcesi

https://web.archive.org/web/20160527053434/https://www.tbmm.gov.tr/kutuphane/siyasi_partiler.html

*

Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazı ve şiirlerin bu sayfadan başka bir yerde yayınlanması yasaktır. Ancak; kaynak, yazar ve şair ismi belirtilerek ya da site bağlantısı eklenerek paylaşılabilir. Aksi paylaşımlar 5846 sayılı kanuna tabidir.

Visited 31 times, 1 visit(s) today

Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir