Umut Tolga Bulut’un kaleminden…
Geh tegâfül geh sitem gâhî gazab gâhî itâb
Zahmsız dönmek nasîb olmadı kûyundan senin
(Bazen anlamazlıktan, bilmezlikten gelme; bazen sitem, zulüm; bazen öfke, kızgınlık; bazen de azarlama, paylama. Ey sevgili! Senin mahallinden yara almadan dönmek nasip olmadı.)
Nâbî
Günler bir bir devrilirken ağzımızın tadıyla yaşamak hayali kurduğumuz onca şeyin yılların girdabına kapıldığını görmenin endişesi içindeyiz. Zaman ne çabuk geçiyor sözü, herkesin diline yerleşmiş bir sözdür. Dünya oyalanması; isteklerimizi, umutlarımızı ve hayallerimizi birbirine benzer hale getiren bir sürece doğru ilerlediğinden olsa gerek. Kültürel dezenformasyonun insanı kendi hakikatinden alıkoyduğu, şartlanılan bir yaşam tarzına mecbur bıraktığı herkesin nazarında aynı yerde durmuyor. Eğer aksi olsaydı, gündemi meşgul eden meselelere dair söylenilen sözler içimizde bir şeyleri değiştirmek için bize fırsat sunabilirdi.
Ağzımızın tadıyla yaşamak ifadesi elbette insandan insana değişebilen bir şeydir. Kimi mütevazi ama kendine ait bir alanda mutluyken kimi gösterişli ve şöhret arayışında bir hayatı tercih edebilir. Fakat ne olursa olsun yaşadım diyebilmek için etraftakilerle olan bağlantıyı maksimum seviyede bir açıklığa kavuşturmak gereklidir. Bize verilen imkanları bir işaret olarak anlama fırsatımız varken… Açıklık, ifade edebilme kabiliyetiyle iç içedir. İşaretleri anlayabilme ise imkanlara rıza gösterme ve bunlardan ders alma yordamıyla anlaşılabilir. Kişinin nasibi dışında bir rızkı yoktur.
Kişinin rızkının peşinde günleri devirmesi, hayret verici bir tekrarı gösteriyor. İşte tarih! Kişi, arkadaş, aile, topluluk ve millet olarak açıklığa kavuşulduğu ölçüde yaşanabilir olanı bereketlendiren bir süreci kazanmış oluyoruz. Birbiri üstüne yığılır gibi değil. İnce bir nakış gibi işlenerek… Her toplum unutulan veya nasibi ölçüsünde hatırlanabilen bir tarihe sahiptir diyebiliyoruz. En temelde bireyin içinde bulunduğu gündelik karmaşada seçtiği tercihlerin en büyük değeri taşıdığını söylesek hata eder miyiz? Metin Eloğlu’nun dediği gibi; ”Güzeli, çirkini, yalanı, gerçeği tartacak terazi yaşarken elindeydi.”
Anlamazlıktan geldiğimiz o denli şey var ki… Açıklığa kavuşturmaktan imtina ettiğimiz ilişkiler yumağına kendi kalbimizi bağladıkça tarihten ibret alma nasibini de kaçırıyoruz. Sitem ettiğimiz ne varsa bize ait. Bizden yansıyan her şey sesimizi bir miktar daha boğan ve boğuldukça yaşadığını sanan bir döngüyü idealize ettiği için sıyrılma erdemini gösteremiyoruz. Halbuki ideal olan sadakat ve sabır vasıflarıyla günlerin eleğinde enseyi kalınlaştırma yiğitliğidir. Şimdi nasibini senin mahallinden geçerken yara bereyle dolanların hatrına lutfet ki; şu çağın zayıfları, ayakta durabilme imkanlarıyla şefkatinin kime lazım olduğunu hatırlama fırsatını kavrayabilsinler.
-Umut Tolga Bulut–