October 23, 2025 SİNE-İ MİLLET
Dark Light

Blog Post

SİNE-İ MİLLET > Eserlerden Alıntılar > İsmet Özel – “Balıklar Kaçar”

İsmet Özel – “Balıklar Kaçar”

Balina yağıyla rekabet edebilmek kastıyla; padişah fermanıyla koruma altına alınmış yunuslardan yağ çıkarmak, yine fermanla korunan ve İstanbul Boğazı üzerinde ak bulutlar gibi uçuşan martıları yolup kuş tüyü ticareti yapmak bize şimdi bir çeşit sivri akıllılık gibi görünüyor. Aslında Batı medeniyetinin ana vasıflarından birinin tabiatı istismar etmek olduğu hatırlanırsa İstanbul’a ıslahat yapsınlar diye kiralanıp getirilmiş Frenklerin böyle tekliflerine şaşmamalı. Onlar tamamen medeniyetin icaplarına göre planlar hazırlamışlardı. Ne var ki kuşlara yem vermek üzere vakıf kuran bir toplumun kafa yapısına tabiatın böyle insafsız istismarı uygun düşmezdi. İnsanın tabiatı istismarı kabul edilmeyince medeniyetin bir toplumda gelişip yerleşemeyeceğini o günlerde kimseye anlatamazdınız elbette. Nitekim medeniyetin bir istismar hediyesi olduğunu ne padişah, ne de öteki devlet adamları anlayabilmiş. Barchin gibi Frenklerin sözlerini deli saçması olarak değerlendirmişler belki. Halbuki Batı’da buna benzer binlerce tecrübenin yapılıp ancak başarılı olanlarının gelişmeye yol açtığını hesaba katmamışlardır. Batı toplumundaki zenginleşmeye öncülük edenin, her şeye, nasıl kar temin edebilirim gözüyle bakan, sinekten yağ çıkarma heveslisi bir sınıf, burjuvazi olduğunu bilememişler.

Batı ile temaslarında Doğu insanının birçok şeyi farklı anlayacağı tabii idi. Çünkü farklar temel bazı noktalara taalluk ediyor, yalnızca Sanayi Devrimi’nin Batı’da yaşanmış olmasından ötürü belirmiş farklar değil bunlar. Doğu’da ve Batı’da gerek maddi gerekse manevi şartların hazırladığı, yoğurup biçimlendirdiği iki insan tabiatıdır karşı karşıya gelen. Doğulu ile Batılıyı ayırırken Tanpınar’ın Batı yanlısı olarak ortaya koyduğu şu husus acaba daha doğru nasıl ifade edilebilecektir?: “Şark eşyaya ancak umumi şekilde tasarruf eder. Hatta bazen onu tabiattan ödünç alır. Garp ise bünye mahiyetini anlamak ve bütün imkanlarını yoklamak suretiyle onu tam benimser.” Bu sözlerin Batı’yı kayırmadan yeniden ifadesi şöyle olur sanırım: Doğu insanı kendini kainatın efendisi olarak görmediği için eşyayı istismar edilebilecek bir nesne olarak kabul etmez, tabiatla arasında bir kardeşlik kurmuştur. Batı insanı ise kendine tanrılık izafe ederek eşyaya keyfince tasarruf eder. Bu bakımdan tabiatın yağması, batılı insan için yağma değil, saltanatının tabii sonucudur. Tekniğin Batılı elinde kullanılmasıyla medeniyetin azgınca dünyaya saldırması noktasına gelinmeden önce de her iki insan tipi birbirlerine çok uzaktılar. Busbecq’in mektuplarından aldığımız şu birkaç satır bize çok şaşırtıcı gelebilir: “Orada bir köylü duruyordu. Bir tercüman vasıtasıyla ona nehirde çok balık var mı diye sorduk ve bunların nasıl tutulduğunu anlamak istedik. Köylü cevaben balığın dolu olduğunu fakat tutamadıklarını söyledi. Bizim hayret ettiğimizi görünce izahat verdi. Birisi zahmet edip de elini uzatacak olursa balıklar kaçıyormuş, tutulmalarına meydan bırakmıyorlarmış! Bu cevap bana çok şaşılacak bir şey gibi gelmedi. Çünkü, tanımadığımız bazı kuşlar hakkında malumat istediğimiz ve köylülere bunları nasıl tutabileceğimizi sorduğumuz zaman bize şu cevabı vermişlerdi: Bu kuşlar tutulmaz, çünkü bir kimse onlara el uzatacak olursa uçarlar.”


Bu mektubun tarihi 1555. Şimdi bize XVI. yüzyıldaki köylülerin cevabı anlaşılmaz gelebiliyor. Neden? Çünkü biz de bu mektubu yazan Avrupalı gibi düşünmeye başladık. Biz de artık tabiatla aramıza düşmanlığın girmesine şaşırmıyoruz. Ama unutmayalım ki bu köylü, “cihad”ın manasını, sahip olduğu bu incelik içinde kavrıyordu. Acaba biz bugünkü mekanik kafamızla neyi ne kadar kavrayabiliyoruz?

[İsmet Özel – Üç Mesele]

Visited 18 times, 1 visit(s) today

Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir