Kara Saltuk’un kaleminden…
(Hayat)’ da Köprülüzade Fuat Bey ilmi hareketlerden diye Fuzuli’nin Şiiliğinden bahsediyor. Tarih kendince bu şairin mezhebine taharri edebilir; lakin bulabilir mi bilmem. Süleyman Nazif Bey kitabında Sünniliğini göstermeye çalışmış. Vaktiyle biz de küçük bir risale ile bu bahse karışmış idik. Şimdi birisi gelip de ne şiidir ne sünnidir, insandır, şairdir dese en doğrusunu söylemiş olmaz mı? Bir şairin hele Fuzuli gibi gerçek ve yüksek bir şairin, ma’ruf manasıyla, mezhebi mi olur? Malumdur ki ilmî hareket soğuk kanlıkla, sükunetle olur. Şiir ve şair vadisinde ise şevk, heyecan vardır ve bu da bazen ilmi, aklı ya gölgede bırakır yahut kendisine çevirir. Acaba bu meseleyi, şaire ve şiirine hiç temayül hissetmeksizin mütalaa edebilir miyiz? Edersek alacağımız netice, vereceğimiz hüküm neye benzer?
Niçin bahsi tazeliyoruz? Çünkü musahabeyi severiz. Çünkü Fuzuli, kendisinden uzun bahsedilmeye değer bir şairdir; her memleket halkı kendi büyüklerini daima zikreder. Yalnız bir nokta var ki ihtisas ve salahiyyeti görülmeyenler bahse karışıyor denilebilir. Halbuki bizim müdahalemiz; meseleyi kapatmak kastıyla değildir, bir iki söz söylemek içindir. Olabilir ki bu sözler, karanlık görülen bir noktayı biraz aydınlatacak bir ışık yapar.
Kamerî ilmin dürbünüyle tedkik edeneler ne görüyorlar? Dereler, tepeler, yalçın kayalar, hatta yanar dağ ağızları…
Şimdi bu gördükleri hakikat mi? Nefsü’l Emmare mi? Yine ilm cevap veriyor, şüpheli! Pekiyi bu şüpheyi kendimize mal edersek ne kaybederiz? Kameri Güzel görmek zevkini. İşte bu (ilm)cilik etmek sevdasıyladır ki güneşte bile lekeler görülüyor.
Mesela helvayı anlayacağım diye yalnız mikroskopla muayene veya kimya ile muamele etsek aramızı açmış, onu yabancı yapmış oluruz. Halbuki doğruca yiyerek muayene edersek helva ile tercümansız görüşmüş, iyi anlamış olmaz mıyız? Asıl öyle lezzetini, mahiyetini bilir ve helvayı bütün cemiyetiyle tahlil ve terkip ile öğreniriz.
Mesela suyun iki görünmez gazdan mürekkep olduğunu göz önüne getirirsek lezzeti letafeti nazarımızdan kaybolmaz mı? Suyu öyle tahlil eden, suyu zayi eder. Susamış bir adama su yerine o gazları verirsek olmaz, onlardan su yapmak için bir kuvvet, bir ateş de vermeliyiz.
Mesela teşrih ile iştigal edildikçe insanın cemiyetli güzelliği büsbütün karanlıkta kalır ve o esnada teşrihcinin göreceği ve söyleyeceği yalnız teşrih olur.
Bülbüle demişler ki gül acı bir şey. O da demiş ki; iyi ya onun için bir noksan değildir. Noksan sizde ki onu yenir zannediyorsunuz. İnsanın da eti yenir ama kemali vardır.
Hasılı eseri müesserden ayırıp değil birleştirip, bir görüp mütalaa etmeliyiz ki doğru ve tamam olsun. Zaten eser ile müesser birbirinin aynı yahut ayinesi demiyorlar mı?
Fuzuli’ye mezhebi sual edileydi şüphesiz gülerdi.
Çünkü Fuzuli elbette mezhebin hatta münebbilerinden pek ileriye geçmiş, pek yükseklere yükselmiş bir zekadır. Mezheb, dinin tuluundan yüz sene sonra zuhur etmiş ise Fuzuli o alacalığı geçip tulua ermiş, tali bulmuştur. Gözü doğan, gözü aydın olan bir adama hani ışığın denir mi? Dinin asıl sahibine kavuşmuş, onun al u evladının narına yanıp nur olmuş ve onu en büyük saadet bilmiş sadık, fedakâr bir şair, belli ki göklerde dolanıyor, yerde aranır mı?
Mezheb, malumdur ki ictihad mahsulüdür. Fuzuli gibi zeki, zarif, aşk ve şevki galib bir şair, sûrî mantığa, resmi içtihada bağlanamaz. Onun aşkı her şey’i yakıp kül eden bir ateştir. Yanında ne müderris kalır, ne müctehid. Kendisi demiyor mu?
-Aşk imiş her ne var alemde
– İlim bir kıyl u kâl imiş ancak
Fuzuli bu sözünü ilimden mahrum veya ilme mahkûm olarak, değil ilme sahip ve hâkim olarak söylemiş. Hem de ne ilim mesela:
-Olsa istidad-ı arif kabil-i idrak-i vahy
-Emr-i Hakk irsaline her zerredir bir Cebra’il
Bu ne engin ne derin ilimdir! Mantıkçı, içtihadçı feylesofların hangisinde bu görüş, bu söyleyiş vardır?
Fuzuli mezhebini söylemiyor değil. İşte:
-Secdedir her kande bir büt görsem ayinim benim
-Hah kafir, hah müslim tut budur dinim benim
Demek ki Fuzuli’nin bizim anlayacağımız manasıyla dini bile yok, nerde mezhebi olacak!
-Görmeyince hüsnünü imana gelmez aşığın
-Yüz pir cem olup gösterseler bin mücazat
Diyen bir şair gerçekten sözünün eri ise müctehidlerin yedeğinde durur mu? Böyle diyen bir aşk kahramanı hangi babayiğit müctehid zapt edebilir? Sözünün eri değilse münafıktır, hiç sözünü etmeyelim…
Hasılı Fuzuli bir aşk deryasıdır, ki akıl ile ölçülmez ilim ile geçilmez. Ne ufukları seçilir, ne tuluları, grupları biter. İncilerini açtıktan seyredenler değil, içine girenler bulabilir.
İbrahim Aşkî ”
Kaynak: İctihad Mecmuası, 15 Şubat 927
Aslından transkript eden; Kara Saltuk